24 Eylül 2015 Perşembe

''Le Petit Prince''



           

         

 '' Hoşça git'' dedi Tilki. ''Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir.Gerçeğin mayası gözle görülmez.'' Küçük Prens unutmamak için tekrarladı : ''Gerçeğin mayası gözle görülmez.'' 

             Telefonlarımızdaki,bilgisayarlarımızdaki dijital takvimler ve benim gibi eskiyi seviyorsanız ,hala kaldıysa eski usul kağıttan takvimlerimiz  2015 yılının Eylül ayını gösteriyordu. Tam 23. gününü... Dokunabildiğimiz şeyler güzeldir. Hissedebildiğimiz yaşadığını, soluk alıp verdiğini.Evet! Bu bir takvim olsa dahi. Ben dokunabildiğim sürece hissediyorum ve hissedebildiğim sürece varım. 
             Ne diyorduk? 23 Eylül.. Ahh! Eylül.. Hüznün, ayrılığın ayı.. Bir o kadar da yeni kararlar almak yeni adımlar atmak için en ideal ay olmuştur hep benim için. Yazdan kalma tembellik ;sıcak ülkelere göç eden kuşların kuyruklarına takılıp gitmişlerdir,tıpkı gezegeni Astroid B-612 Yi terkeden  Küçük Prens gibi...Küçük Prensi de görsel hafızama bir film olarak sunmak için özellikle mi Eylül'ü seçmişlerdi acaba? Ya da hayatın tuhaf tesadüflerinden sadece biri miydi? Belki de hiç biri? İçimdeki Astroid Bilmemkaçta yaşayan ''Kendini beğenmiş,Ben-Merkezci'' uyduruyordur bunları kim bilir? Her insanın içinde yok mu sanki alkışlanmaya meraklı ,selam vermeye hazır o şapkalı adam? 
            Bak yine başladım gevezeliğe.. Sahi gevezelik demişken ne çok ve boş konuşuyordu değil mi İlk Astroiddeki Kral? Herkes ona tabiiymiş de , Tüm gezegeni ve tüm yıldızları da yönetiyormuş muş da.. Güneşin batımını izlemek isteyen Küçük Prense istediğini veremedikten sonra yere batsın öyle Kral.. Hoş batacak yeri bile yok ki kendi küçük gezegeninde.. Etrafınıza baksanıza gerçekten de yok mu öylesine kuru kalabalık krallar.. Kendi ''Durgun Denizinde'' kaptan kesilmiş mahlukatlar? Aslında en güzel cevap değil miydi ? Küçük Prensin onu sessizce süzdükten sonra ''Burada yapacak birşey kalmadı, gitmeliyim.'' sözü. Öylesine sessiz  bir o kadar da gürültüyle inen tokat.. Anlayana..
          Hay Allah konu gene dağılmış.Hah! Tamam! Eylül diyordum ben,23 diyordum. Ağaçlar soyunurken sapsarı.. Baobablar!!! Ne zamandır kesmeyi unuttum köklerini kimbilir pis Baobabların.. Salmışlar içime köklerini.. hep bundanmış içimdeki o yalnızlık duygusu, o hareketsizlik hissi. Baobablar kaplamış kökleriyle tüm kalbimi, sıkıştırdıkça sıkıştırmışlar tüm masumiyetimi.. Sıkışma hissinden midir bilmiyorum içimde hep ağlamaya hazır biri.. Bundandır belki de soluşu çiçeklerimizin,köklerini kesmeyi unuttuğumuz her yeri haince kaplayan baobablar yüzündendir. 
         Ben yine dağıttım değil mi konuyu? Neredeydik... Eylül ayında.. Bir sinema salonunda... Küçük Prens tüm ihtişamıyla beyaz perdedeydi.. Her sahnede içimden ve bazen dayanamayarak dışımdan da tekrarladığım repliklerle birlikte.. Gözyaşlarım içimde arayıp bulamadığım ama bianda karşımda gördüğüm Küçük Prensime idi. Kendi Küçük Gezegenim Baobablarla kaplanmış , benim de gülüm fanusun içinde solup gitmişti. Nasıl farkedememiştim? Üstelik herşeyin farkında olduğumu sanarken? ''Büyümenin'' farkındalıklarımın artması olduğunu düşünürken nasıl kendimden bu denli uzaklaşmıştım ben? Başka dünyalarla bu kadar meşgul olurken baobabların benim kendi dünyamı sarıp sarmalamasına , tek servetim olan gözüm gibi baktığım çiçeğime bile zarar vermesine izin verecek kadar nasıl ahmaklaşmıştım? Evet ağladım. Çok ağladım hem de. Gerçek , üstelik karşımda acımasızca duran gerçek her yutkunuşumda boğazımdan bir ateş topu gibi geçti. Sonra deli gibi sevindim. Mutlu oldum ağladığıma, ağlayabildiğime.. Demek ki hala umut var dedim. Hala yaşıyor içimdeki Küçük Prens.. Ne diyordu Tilki çünkü ; ''Birinin sizi evcilleştirmesine izin verirseniz gözyaşlarını da hesaba katmalısınız.'' Evcilleşmiştim. Artık kimsenin umursamadığı o geleneğin gereği bağlar kurmuştum, Küçük Prensle, Tilkiyle, Çiçekle... En önemlisi kendimle.. 
       Artık çiçeğimi yüzlerce diğer çiçekten ayıranın onu eşsiz kılanın ''Benim çiçeğim olması ve ona harcadığım emek olduğunu'' hatırlamıştım. Ben Küçük Prensi de , gezegenimi de hatırlamıştım.. hala umut varken ,Baobablardan başlayabiliriz belki ha? Ne dersin? Belki yeni bir gül bile dikebiliriz... Yüreğimizle bakabilirsek eğer...