29 Haziran 2010 Salı

kendimi çok düzenli ve tertipli hissederek,halime şükrettiğim zamanlardan...

26 Haziran 2010 Cumartesi

oyuncak hikayesi**

...ımmm!sanırım yaş beşti.Annemin arkadaşına gitmiştik.Pastalar,çörekler,Alman çikolataları..(buradaki bayan karakterin, annemin hangi arkadaşı olduğunun tahmin edilmesi artık daha kolay tabi=)) sıra oyun faslına gelmişti,o malum cümleyle:'oyun oynayalım mı?'
çocuk odasına geçildi küçücük koşuşturmalarla,alelade bir oyuncak seçildi.. bir tane de kardeş için... ve oyun başladı!
saatlerce sürdü.. evcilik,bebek giydirme oyunu,uzaktan kumandalı arabaları yarıştırma (ki nedense hep en sevdiğim oyuncak bu olmustur)...
Seçtiğim oyuncaklardan biri hangi oyuna geçilirse geçilsin elimdeydi.Bu duygu hep olmuştur bende zaten,bir şeyi çok sevdiysem onu yanımdan ayırmam,ayırmamalıyım!! Bi nedeni yok.Oyle olsun isterim ve yaparım, o kadar!!
ve annenin sesiyle oyun bitti:'haydi kızlar eve gidiyoruz!'
Benim ,o elimdeki oyuncaga nedeni bilinmeyen aşırı yakınlaşmamın yerini garip bir sahiplenme hissine bırakması ve hiç huyum olmadıgı halde agzımdan dökülen kelimelere önce annemin, döküldükten sonra da benim şaşkınlığım:'bu oyuncak benim ols..s...olsa!'
Ve annemin bir bakışta çok şey anlatan ifadesi..
'Hayır,onu yerine bırakıyorsun hemen!!'
Boyun eğen,mecbur bir çocuk:BEN..
Ve yola çıkıldıgında,anlamsız bir şekilde o isteğin gözyaşına dönüşmesi..
Çünkü ev sahibi ve onun çocugu,yani oyuncagın asıl sahibi dahi izin vermişken buna annenin ,gözyaşları pahasına 'hayır' demesi..inatla..
ve buna bir anlam yüklenememesi..
Annem o gün bana dönüp 'Herkeste olan sende de olacak diye bir kural yok!Oyuncak senin değil,o kadar!' demişti..
Yol boyunca annemin ne kadar acımasız olabileceği üzerine düşünmüştüm,fazlasıyla.
Yıllar sonra,yani bugün ise ne kadar anlamlı bişey yaptıgını farketmenin gururu içindeyim,büyük bir mutlulukla..
Evet o oyuncak hiçbir zaman benim olmadı..
Ve şuan çevremdeki insanların biçoğunda olan şeylerden de benim evimde,çantamda,odamda,yanımda hatta cüzdanımda yok..
Ama içimde bu durumun sonucu oluşacak olan bir hırs da yok,üstelik bu durumdan rahatsız da degılım..
Düşünüyorum da,annnem o gun ne buyuk bir iş yapmıs meger!
Hayatımı sekıllendırmıs.
İyi ki o oyuncak benım olmamıs,tum gozyaslarıma ragmen..

25 Haziran 2010 Cuma

insanı çılgınlıklara sürüklüyor...

23 Haziran 2010 Çarşamba

sakin olmalıyım**


Kendimi,yalnız ve çaresiz hissediyorum.Başım patlayacakmış gibi geliyor.Olanların bir çoğuna anlam veremiyorum..

zaman ne çabuk aktı,ne ara geçti hiç bir fikrim yok.

sanırım bir süre de fikrim olmayacak bu konularda.Zira ,şuursuz gezeceğim sinyallerinivermekteyim..

şu anda yeryüzünde dileyebileceğim bir sürü şey var,biliyorum.

ama önceliğimi sana veriyorum..

lütfen yardım et!

içimdeki tüm kötüleri al,yalvarırım.

onlar bana çok fazlalar çünkü!

canım yanıyor,sakin olmalıyım biliyorum..

duyuyorum..

farkediyorum..

kalbim cok küçük..

anlatamıyorum..!

15 Haziran 2010 Salı

günah-gece

ay,bu gece gülümsüyor bana...
içimde bir ürperti,
bir el dokunuyor sanki yüreğime;
buz tutmuş gibi.
üşüyor ruhum,
titriyor can havliyle
son dakikalarını yaşar gibi.
kesik kesik soluyor,duyuyorum!
kalbim,gözlerim donuk bu gece,
oldukça..
morgda yatıyor ölü bedenleri ,
boylu boyunca!
beni çağırıyor gece,günah gibi..
'gel' diyor en derinden,'al yanına'
anlıyorum bi kez daha,duyunca tınısını...
bu sesler,bu acı,bu ten kokusu içimdeki
burnuma soluyor içimden gelip!
'günah' diyorum ve 'gece'
ne basit,ne uzak,ne donuk...
ve yalnız iki hece..!

13 Haziran 2010 Pazar

derdim tasam hiç bitmez benim..
ben,hep İstanbul'da sonbahar havasında gezerim
sürekli parçalı bulutlu..

11 Haziran 2010 Cuma

yalan söyleyen kendini zengin hissedermiş
yani öyle derler
ben ONLARIN yalancısıyım
sahi..yalancı mıyım ben de??
kim bilir belki de bu yüzden işte
yalanın o vazgeçilmezliği
bağlayıcılığı,çekiciliği kendine...

6 Haziran 2010 Pazar

düşünürüm..
içinden çıkamadığımı farkettikçe
daha da fazla hep
nokta yok virgül yok
imlası bozuk duzlemınde bilincimin,
gezinirim saatleri bilmeden..
sonra durur söylerim
hakettiğiğni düşündüklerime
yalnızca ve öylece..
herkesin duymak istediklerini söylemek mi?
derim hep..
yoksa duymaktan korktuklarını mı?
hangisi daha tehlikeli olan?!!
cok aptalca..
fazlaca aptalca..!
gayet aptalca hatta!
nefret ediyor olmam haepsinden daha da aptalmış oysa.